27 Haziran 2012 Çarşamba

ya Hep ya Hiç


  Zahiren baktığımız zaman iki zıt durumu arzeder hep ile hiç. Bir arada dahi olma ihtimali olmayan iki ihtimal.
  Şöyle göz ucuyla bakıverdiğimiz zaman hep; her şey, kül, bütüne sahip olan, sürekli, süregelen ve sürüp gidecek olan, bitevi gibi manalar arz eder.
  Hiç ise, yokluk, yok oluş, son buluş, belki sıfır, belki 'şey'lerin zerresinin bile bulunmayışı. Hadsizce, şuan zihnimden geçen manaları verdim bu iki kelimeye.
  Kim bilir belki hepsinde isabet ettim, belki hiç birinde.
  Yukarıda ki cümleyi okurken'hep'sinde ifadesini kullanmış olmamın cümleye kattığı gururu, kibiri, kendinden eminliği ve beğenmişliği gördünüz değil mi? Gördünüz tabi ya, 'hep' ben mi göstereyim. işte bu kadar mutlaktır her yerde kendini her şey zannedişi, fütursuzluğu, vusülsüzlüğü... daha hangisini sayayım, siz 'hep'sini bilirsiniz!
  Oysa 'hiç', hiç öyle mi?
  Dervişlik, hiçliğe ulaşma amacı ile başlamaz mı? İlk tenbih 'bilmem' diyebilmektir. Her şeye 'bilmem' Yunus'a adını unutturan da bu mertebeye ulaşma gayesi değil miydi! Sorulan her suale 'bilmem'
  Nasılsın?
 -Bilmem.
  Ne yapıyorsun?
 -Bilemem.
  Nereye gidiyorsun?
 -Nereden bileyim.
  Bilmem.Bilmem.Bilmem.
  Keşke 'hiç' bilmeseydik.'hiç' bir şeyi bilemeseydik. Oysa nefsimizin bizi herşeyi öğrenmeye iten karşı konulmaz merakı yok mu! Okuma- yazma bilmeseydik mesela, n'olurdu? 'Hiç'
  En büyük örnek efendimiz (s.a.v). ümmi idi. okuma ve yazma bilmiyordu. Bazı müfessirler ve alimler bu durumu peygamber efendimize yakıştıramayıp ayet ve hadisleri yanlış yorumlama hatasına kadar düşmüşlerdir. Oysa unuttukları bir şey vardır.
  Bilmek her şey değildir. Ve bu da peygamber efendimizin mucizesidir.
  İlk basamakta tüm bildiklerimizi unutmalı, bütün kitapları yakmalı, bütün benliğimizi bilmemekle doldurmalıyız.Vel hasıl bu yol uzun. Varmak istediğim nokta ise bambaşka.
  Hiç. Ne kadar dolu, heybetli, ne ulvi, nice yollar katedilip gelinmeli. Sıfatları ile sayfalar dolar. Bu aşikar. Ama bunu ancak bilmeyenler yapar.
  Mütevaziliğin varılası en son noktasıdır. Ve çok defa hiçlik makamı diye tasrif edilir. Neden; çünkü makamların en ulvilerindendir. Yegane derdi emanetcilik olan, yani bu bedeni ve sözde sahip olduğu her şeyin emanet olduğunu bilen, yaşayan insanların kapısı, diyarı, sofrası, makamıdır.
  Binaenaleyh çok şeyi olanlar çoğu zaman mutsuz olanlardır. Çünkü mutlu olmak için sebepleri azalmıştır. Güneşin doğması bir bülbülün nağarası onu mutlu etmeyecektir.
  Çok çok uzun lafın kısası; 'hiç'bir şeyi olmayanın her şeyi vardır.
ve ardından kısa ve up uzun tercih bizimdir. ya hep ya hiç.

Sadrı Azam
27hn12
1:05
Calw
'ne eyleye'







2 Haziran 2012 Cumartesi

Kapında bir ömür

  
Ömürler vardı, bir kapının eşiğinde sürüp giden, sürünüp, heba olup giden ömürler.
Belkiler vardı, kapının eşiğinde, ihtimallerle, umutlarla, geçip giden muallakta belkiler.
Hayatlar vardı, hayatta olmaz dediklerimizin kapısında bulunan hayatlar.
Çiçekler, o kapının sahibine eşlik eden, eşiğinde su bekleyen, güzellik sunmayı maharet edinmiş çiçekler.
Merdivenler, basamak basamak sahibini yüceltme derdinde, bir indirip bir çıkaran merdivenler.
Kapının kolunda gizli saklı gelen onca konuğa ilk merhaba sunan büyüleyici rayihalar.

Hoş gelmişliklerin, hüzünlü vedaların buluştuğu, hem mutluluğun hem hüznün, hem göz yaşının hem hasretlerin ağırlandığı, bir ince çizgide bir bekleyen bir beklenenin olduğu kapılar. Bazen ardına kadar açılıp 'buyur' edildiğimiz, bazen yüzümüze çarpılan kapılar.
İşte kapındayım.
Ömrüm, senin olsun, heba olacaksa da  vezir olacaksa da. Belkiler hep belkilerle kalsın. Hayatın çiçeklerimle dem olsun. Sen olsun her y/anım. Basamakların gözlerim olsun, her bakışımla yücelttiğim sen. Feda olsun ömrüm kapında bekleyecek olsam bile. Kavuşamasamda kapında harcadım derim ömrümü. 

Geldim işte sevgili, Al beni içeri, ve üstümüzden kilitle bizi. Ne biz çıkıp gidebilelim bu mekandan, ne de bir başkası olmasın bizden başka.
Kapındayım işte, eşiğinde, bir umut dilencisi, gözlerinin esiri, senin olmaya, seninle d/olmaya geldim.
Bir 'Buyur' etmez misin?


Sadrı Azam
2Hn2012
02:50
'Sensizliğin Arefesi'