17 Mayıs 2012 Perşembe

Farkımdayım...







Ben böyle olmamalıydım!
Ardında destanlar gizli mısralar. Can alıcı nokta. Farkına varmam gereken kör nokta. Ben böyle mi olacaktım.

Oysa yegane ulaşmak istediğim nokta, ben'den vazgeçmek değilmiydi ki hala ben diyorum? Ben dedikçe, benliğimi kaybediyorum. Oysa bensiz bana ulaşmam gerekmiyormuydu. Ama sadece ben'le. Çünkü bir başkası hiç ben olmadı.

Kendime inanamıyorum. Çünkü kendim olamıyorum. Çünkü korkuyorum. Korkularımdan. Pes etmekten. Yarı yolda kalıvermekten. İnanmaktan. Güvenmekten. Ağız dolusu dostum diyememekten. Olmak istediğim değil, olmamı istedikleri rolü oynamaktan.
Sahte gülücükler.
Sahte kimlikler.
Taşımakta güçlük çektiğim benlikler.

Kendime bile itiraf edemediğim gerçekler. Ne kadar da çokmuş meğersem.
Doldum, taşmak üzereyim. Tamda son damlanın son demindeyim. Gecenin kasvetinde aynadaki yalancıdan gizlenmekteyim.
Bu yük ağır geliyor. Bu tırtıl kelebek olmuyor. Bu tomurcuk açmıyor. Olmuyor işte. Olması gerekenler, olmuyor. Olması istenenler birbiri ardına sıralanmış duruyor.

Kopmak üzere artık sıkı sıkıya tutunduğum ipler. Ellerim nasır tutmuş. Feri kaçmış gözlerime uyku peydah olmuyor. Ya tamam ya devam noktasındayım. Ya son çırpınışlarla boğulacağım ya da bırakıp geldiğim oyuna devam edeceğim.

~•~

Yine hüzün damlacıkları dökülüyor ben çayımı yudumluyorum. Yağmurlar, evet o çığlıkları kulağıma geliyor. Serinliği tenime işliyor. Karşımda duran yeşilliğe dalmışım. Bakıyorum bakıyorum ama göremiyorum.

Batıp kaldığım o dehliz tam da burada. Bir çok defa kendime de bakıyorum bakıyorum ama göremiyorum. Harcadığım onca zamanın meşgaleleri.
Ben nerdeyim?
Ey gördüğüm, sende kimsin?
Hayır hayır inanmam bu ben olamam.
Ve usulca şeytan kulağıma fısıldar.
İnan dostum, bu sensin!

~•~

Bir yudum daha alıyorum tesettürlü çayımdan.
Artık Farkımdayım. Bu benmişim...

  
Sadrı Azam
17Ms2012
00:17

4 Mayıs 2012 Cuma

Yuvadan uçan serçe...



'Kaldım anam gurbet elde
Hasret sabrımı deliyor
Yüzünü göreyim gel de
Eller beni göndermiyor'


  Tüm acımasızlığıyla çalan şarkı, 
kapkaranlık üstüme çöreklenen gece,
yalnız başıma oturduğum sofra, 
dalıp giderken gözlerim uzaklara,
gözlerimin ucunda bekleşen yaşlar 'yeter artık' dercesine boşalıverdi gözlerimden. Çatal, kaşık düştü elimden. Ağzıma aldığım son lokma boğazımdan aşağıya inmiyor. Düğüm düğüm olmuş boğazım, elmacıklarımdam süzülen gözyaşlarımın sıcaklığıyla, hüznüme hüzün gözyaşıma keder katıyor.
   Ana. Anacığım.
   Seni çok özledim. 
   Neredesin Anne? Bak hüngür hüngür ağlıyorum. Basmayacak mısın bağrına? Saçlarımı okşayıp 'Ağlama guzum' demeyecek misin?
   Anne!
   Artık bu hasret canıma tak etti. Aylar var ki bir kez olsun görmedim yüzünü. Kafamı koyup dizine yatmadım kaç gece. 
   Anne!
   Olmuyor işte! Veda ederken döktüğün gözyaşların, son sarılmamız, serçem deyişin geldikçe aklıma, hakim olamıyorum gözümden akan hasret yaşlarına. Oysa kendimi o kadar sıkmıştım ki ağlamamak için giderken yanından, dişlerim boğazıma döküldü zannettim. Ama şimdi yapamıyorum işte, salıverdim kendimi. Tutamıyorum göz pınarlarımı... 
Senin sevgin olmadan inan ağzımın tadı bile yok. Yok işte, yok! Hasretin şurada, bak şuracıkta ateş gibi yakıyor içimi.
   Anne!
   Ellerin memleketinde, ellerin yanında seni daha çok özlüyorum annem. Dayanamıyorum içim acıyor. Annem. Sensiz sabahlar olmuyor. Alnımdan öpmediğin her gecenin sabahında kabus görmüş gibi uyanıyorum sanki.
   Üstümü örtenim yok anne... Gözden kaybolana kadar kapıdan yolcu edenim yok buralarda. Boynu bükük,  garip garip dolaşıyorum bu şehrin sokaklarında.
Biliyor musun anne? Bu şehri, beni senden ayırdığı için sevemiyorum. Sevmiyorum işte sevemiyorum sensiz hiç bir şeyi sevemiyorum anne. Bu şehir senin hasretinden başka bir şey vermedi bana.
   Annem...
   Odam çok soğuk. Yağmur yağıyor. Görüyor musun bulutlar bile ağlarken ben nasıl söz geçireyim yüreğime. Hem çayımda bitti. Anne bak! mürekkep yine gözyaşlarımla birbirine karıştı. Ağlıyorum işte. Hasretin bağrımı yakıyor. Özlüyorum, çok özlüyorum sizi.
   Şimdi yatıyorum canım anneciğim.
   Yoksa bu gece de üzerimi örtmeye gelmeyecek misin?
   Anne! Anneciğim...

Sadrı Azam
4Ms12
21:05
...|maf

1 Mayıs 2012 Salı

Umuda Hasret



Neydi umut? 
Nelerde arar olduk? Uzakken yakın, yakınken uzak mı?  
Neydi hasret? Takatsizlik mi? Kıvılcımlardan ateş olmak. O ateşte pervaneye dönen kelebek mi? 
İki kapı arasında geçip giderken ömür, her kapı ardında elem. Nutku tutulan kelimeler, bitmek bilmez geceler, uyku girmeyen gözler. Düşlerine düşmüş olma umuduyla hasret odunda pişmek.  
Yoksa her dem böyle mi sürüp gidecek? 
Bilmezsen bilir oldum seni. Görmezken hayal eder. Ararken buldum seni. Bulduktan sonra hasret çekmek. Yanarken kalbimin Süveydaları bugünlerden öte yarınları beklemek.  
Şimdi bilmem gecenin hangi demindeyim. Yüreğimde sen, kulaklarımda senin üftade sesin. Perde perde açılırken ellerim, kağıda dökülen serzenişden öte sitemlerim. Biliyorum, bu gece ve bilmem bundan sonraki kaç gece yine sensiz yine umut dilencisiyim.  
Aşk bilinmez, yaşanır biliyorum. Yaşamaksa eğer ben seninleyim. Ama şuan uzakta, biçare, bihaber, güneşi bekleyen gündüzler gibi dertliyim.  
Güneşim olma, gece sensizliğe katlanamam. Mehtap olmak dilersen gündüzleri sensiz neyleyim. Herşeyim ol işte. Hasrete de razıyım, umutsuz umutlara da.  
Bir geceyi de seninle geçirmek mi? İşte Umut! 
Bu gece de sensizim. İşte Hasret! 
Sabret bakalım, Çoğu gitti diyemem belki ama azı kalmıştır elbet! 


SadrıAzam
1My12
02:53
...|maf